CUMHURBAŞKANI HİÇ PROBLEM GÖRMÜYOR!

11.11.2021

CUMHURBAŞKANI HİÇ PROBLEM GÖRMÜYOR!

Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu Gazete Duvar'a verdiği röportajda gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşmenin detaylarından bahseden Genel Başkanımız Erdoğan'ın sistemden yana şikayetinin olmadığını 50+1 konusunda şikayetçi olduğunu açıkladı. Ayrıca Genel Başkanımız, Cumhurbaşkanı'nın gündeme gelen ekonomi ve dış politika gibi konularda hiçbir sıkıntı yaşanmadığını düşündüğünü, her şeyin dört dörtlük olduğunu sandığı belirtti.

Cumhurbaşkanı ile yaptığınız görüşmedeki “koltuk krizi” tartışmalara neden oldu. Bir kriz var mı, ne yaşandı orada. Bir rahatsızlığınız oldu mu?

Bu bana göre abartıldı. Sayın Cumhurbaşkanı üst üste iki kez öğle yemeği için davet etmişti. Ben öğlen yemek yemiyorum. “Beni mazur görsün” dedim. Aslında onu kabul etmek lazımdı. Belki biraz ayıp oldu kabul etmemek. Bir de ben aşı oldum ama cumhurbaşkanlığına giderken PCR testi yaptırmadım. PCR testi yaptırmayınca da, -anlaşılan orada sıkıntı oluyor- cumhurbaşkanı kendi ifadesiyle, “Biraz mesafeli oturalım” dedi. O kadar.

-Bir koltuk krizi, sizde yarattığı bir rahatsızlık yok o zaman.

Hayır, hayır yok. Kendisi doğrudan doğruya bu ifadeyi kullandı. PCR testi de yaptırmadığımız için “Biraz mesafeli oturalım” dedi. Bizde ev sahibine tabii olunur. Misafir, ev sahibinin istediği yere oturur. Bunu herkes farklı yorumlayabilir. Ben farklı yorumlamadım. Cumhurbaşkanıyla birçok konuyu konuştuk. Her konuyu konuştuk diyemem ama birçok yerde anlaşmamakta anlaştık.

-Bu görüşme talebinin sizden gittiğini biliyoruz. Görüşme talebinin nedeni ve başlıkları paylaşabilir misiniz?

Türkiye’de maalesef siyasi parti başkanları arasında eğer farklı kamplardaysa ciddi bir çekişme var. Sanki birbirlerinin düşmanı, hasmıymış gibi. Ama ben her konuşmamda, “Siyasi partiler birbirinin ne düşmanı ne de hasmıdır, rakibidir” diyorum. Ülke problemlerini çözmekte herkesin farklı kanaatleri ve görüşleri var. Demokraside bundan daha tabi bir iş olmaz. Ailenin içerisinde bile farklı görüşler olabiliyor, bu normal bir şey. Farklı görüşlerimiz olabilir ama birbirimizle konuşmaktan daha önemli bir şey olmaz. “O halde ben bütün siyasi partileri bu çerçevede ziyaret edeceğim” dedim. Son iki üç ay içerisinde bu ziyaretleri yaptım. Sayın Kılıçdaroğlu’nu, Akşener’i, Babacan ve Davutoğlu’nu ziyaret ettim. Demokrat Parti’yi ziyaret ettim. Ziyaret edeceğim başka partiler de var. Bu konuyu mutlaka çözmemiz lazım. Birbirimize hakaret ederek, birbirimize küfür ederek Türkiye’nin meselelerini çözemeyiz.

MHP’den bir talebiniz oldu mu? Sayın Bahçeli’yi ziyaret edecek misiniz?

Geçmişte bir talebimiz oldu, cevap gelmedi. Sayın Bahçeli, nedense bizimle görüşmeye çok sıcak bakmıyor. Bizim buraya da “hayırlı olsun” demek için gelmedi.

Cumhurbaşkanı ile görüşmenizde gündeme getirdiğiniz başlıkları merak ediyoruz. Denetlenemeyen bir Başkanlık sisteminin doğru olmadığını söyleyeceğinizi ifade etmiştiniz.

Yine onu söyledim. Bizim için bu dönemde en önemli konu Türkiye’nin yönetim şekli. Başkanlık sistemine kökten karşı değiliz. Bunu geçmişte de söylemiştik. Ancak denetlenemeyen bir başkanlık sistemine karşıyız. Amerika’da da başkanlık sistemi var ama hem Senato'nun hem de Meclis'in denetimi var. Atamalar meclislerden geçiyor. Yeri geldiği zaman yüksek mahkeme devreye giriyor. Bir de yarı başkanlık sistemi Avrupa’da. Orada da yine aynı şekilde hükümet kendi içerisinde istikrarlı bir şekilde yürüyor. Cumhurbaşkanı da özellikle dış politikada etkili konumda. Bunları söyledim. Sayın Cumhurbaşkanı bizimle ittifak halinde olmadığını ifade etti. “Aynı kanaatte değilim, istikrar olmuyor. Bugün Almanya’da bile Merkel sonrasında ne olacağı belli değil. Merkel’in kendisi bile şikayet ediyor. Bundan dolayı da oralarda da sıkıntı var. Avrupa’da bazı hükümetler kurulamıyor” dedi. Bunlar doğru ama istikrarsızlığı önlemek için tedbir alınabilir. Cumhurbaşkanının denetlenmesi olmazsa olmaz. Denetlenmeyen bir karar mekanizmasını kabullenmek bizim için mümkün değil.

AK Parti’nin anayasa çalışmasında sistemde revizyon beklentisi var. AK Parti’de de Bakanların Meclis’ten seçilmesi, bazı atamalarda Meclis onayı gibi öneriler konuşuluyor. Cumhurbaşkanı bunların hepsine kapıyı kapatıyor mu?

Sistemde bir revizyon düşünmüyor mu? Kapatıyor. Kendisi diyor ki, “İstikrar için bu şart”. Sistemde revizyon düşünmüyor. Hiç. Sadece “50+1’in mahsurlu olduğunu anladık. 50+1’i o zaman bu kadar sıkı bir şeye bağlamamamız gerekirmiş. Onun farkına vardık” dedi.

Cumhurbaşkanlığı seçimi için şart olan 50+1 sisteminin değişimi için bir öneri getirdi mi?

Hayır. Öyle bir şey yok. O ittifak olmadan olmaz. Ama bunu görmüş olduk.


Ekonomide, dış politikada birçok sıkıntıdan bahsediliyor. Bunlar gündeme geldi mi?

Aksaklıkları da ifade ettim. Sayın Cumhurbaşkanı, ekonomik yönden de dış politikadaki gelişmeler yönünden de her şeyin dört dörtlük olduğu kanaatinde. Hiç problem görmüyor kendisi. Ben dedim ki, “Size gelen bilgilerde en azından yanlışlıklar, farklılıklar olabilir.” O aynı kanaatte değil.

Asgari ücrette enflasyon üzeri artış, EYT sorununun çözümü konuşuluyor. Bu konularda değerlendirmeler oldu mu? Onlara hiç girmedik. Ana meselelerde ittifak sağlamayınca o teferruata giriyor. Sadece şunu söyledim. Mesela, çiftçinin ürünlerine verilecek zammın mutlaka enflasyonun üzerinde olması icap eder. Bu sene fındığa verilecek ücretin en azından dolar bazında olması lazım ki geçen seneyi korusun. Tayyip Bey, “Herkes çok memnun” dedi. “Kimsenin şikayeti yok. Hele ki fındıkta verdiğimiz zamdan dolayı herkes memnun” dedi.

Artan enflasyon, işsizlik rakamları?..

O konularda Tayyip Bey, Türkiye’nin çok iyi bir noktada olduğunu, muhalefetin bunu abarttığını düşünüyor.

Sorun olmadığına dair yaklaşım sizi endişelendirdi mi?

Ben endişe ediyorum. Kendisine de dedim. Yürütme makamında bulunan kişinin danışmanları veya arkadaşları yanlış gördüğünü açıkça söyleyecek ve bu sözünden dolayı da zarar görmeyecek insanlar olması lazım. Bunlar olmuyor.

İki saati geçen görüşme sonrası yorumunuz nedir?

Neredeyse temas etmediğimiz konu kalmadı. Birçok noktada anlaşmadığımızı anladık. Ona da yapacak bir şey yok. Burada tabii Tayyip Bey’in son zamanlarda moralini, kendisine güveni artıran özelliklerden bir tanesi son aylarda dış ticarette ihracatımızın artmış olması. Bir noktaya bundan sonra da devam edecek kanaatinde. Ben de ithalatın artması ciddi bir sorun, tarımda ciddi manada ekilmeyen arazilerimiz olduğunu söyledim.

-Üretici fiyatlarında maliyeti artıran unsur orada zaten.

Tabii. Onun için bu noktalarda işte yapılan zamlar veya iyileştirmeler tatminkar değil. Tayyip Bey o kanaatte değil. Bir de tabii bu SİHA’lar ve savunma sanayindeki bazı hamleler, özellikle de doğal gazdaki keşifler morallerini yükseltmiş. Hakikaten SİHA’larda büyük bir hamle yapıldı, bunu görmemek, kabullenmemek mümkün değil. Ama SİHA’lar savunma sanayinin yüzde kaçını teşkil eder dediğiniz zaman orada durmak lazım. Bir savaş -Allah muhafaza etsin- durumunda SİHA’ların göreceği görev var ama SİHA’lar her şey değil. Ciddi atılımların olduğunu düşünüyor. İşte yerli uçak, savaş uçağı dizaynı vesaire…

-Bunlar vatandaşın derdine derman olur mu?

Şu an olmuyor. Ama ileride bu Türkiye’nin dış politikada kendine yeterli hale gelmesini, inisiyatif kullanma imkanını sağlayabilir. Biraz daha dışarıya bağlı olmadan bir şey yaparsak tabii…

-AK Parti’de revizyon beklentisi var. O nedenle size sistemde bir revizyon önerisi ile gelseler tutumunuz ne olacak diye sormayı planlıyordum. Sorum boşluğa düştü sanırım.

50+1 dışında bugünkü sistemde en ufacık bir problem görmüyor.

-Bu görüşmeyle ilgili Saadet Partisi Cumhur İttifakı’na mı katılacak yönünde sorular soruldu, yorumlar yapıldı. Görüşmede bu konu gündeme geldi mi?

Hiç girmedik. Biz Cumhurbaşkanlığı sistemine geçerken kendisi ile görüştük, denetlenemeyen bir Cumhurbaşkanlığı sistemine rıza göstermeyeceğimizi ifade ettik. Onun üzerine bize ilk olarak Uçum’u (Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Başkanı Mehmet Uçum) sonra bugünkü Meclis Başkanımızı (Mustafa Şentop) gönderdi. Güzel bir sohbetin ötesine gitmedi. Biz de, “Burada olamayız” dedik, referandumda aykırı oy kullandık. Seçimlere giderken de Millet İttifakı’nın içinde yer aldık. Ben yine aynı noktadayım. Seçim kararı alınmadan ittifaklar oluşturmak kamplaşmayı artırır. Israrla bu düşüncemi söylüyorum. Ama prensip itibariyle Cumhur İttifakı içinde bu sistemi benimseyen bir tutumun içine giremeyiz. Geçmişte de söyledim, şimdi de söylüyorum. Şu an sistem değişikliği konusunda da Millet İttifakı ve diğer katılan partilerle yapılan çalışmaya katılıyoruz. Ama bu “Millet İttifakı içindeyiz ya da dışındayız” diye bir noktaya çekilmemeli. Ama bu konuda Millet İttifakı ile biz de ittifak içindeyiz.

-Parlamenter sistem konusunda ittifaktayız, diyorsunuz. DEVA ve Gelecek Partileri de parlamenter sistem çalışmasında yer alıyor. Peki Millet İttifakı’nın bu partilerle gelişmesi söz konusu olur mu?

Gelişebilir de ama ben çok fazla abartılacağını zannetmiyorum. Çünkü bu kendi içinde şimdilik tutarlı gözüküyor ve böylece de gidecek gibi.

-Seçim kanunu gündeme geldi mi?

Prensip olarak Başkanlık sistemi meselesinde kesin bir tavır olunca gerisine devam etmenin bir mantığı yok.

'KAZANMASINDA TEREDDÜT OLMAYACAK BİR ADAYA İHTİYAÇ VAR'

Muhalefet cephesinin popüler sorusu, “Millet İttifakı’nın adayı kim olacak?” Siz aday olmayacağınızı ilan ettiniz? Bu soruyu size de yöneltelim.

Sayın Kılıçdaroğlu en sonunda bunu net olarak ifade etti. Seçim kararı alınmadan bu konuda fazla söz söylemek faydalı değil, ama şunu da belirtti; “İstanbul, Ankara belediye başkanlarının Cumhurbaşkanı adayı olmasına rıza göstermiyorum. Siz orada seçimi kaybettiğiniz an belediyeleri iktidara teslim etmiş olursunuz” dedi. Mantıklı bir yaklaşım. Herkesin kafasında mutlaka birtakım isimler vardır. Ancak, kazanmasında tereddüt olmayacak bir adaya ihtiyaç var. Herkesin ittifak edeceği, tabanın da ittifak edeceği, seçimde kazanacak bir aday. Çünkü sistem değişmeyecek, bu sistemin değişmesi yapılacak olan seçimlerde bugünkü muhalefetin başarılı olması ile mümkün.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da isim açıklamıyor ama adayda bulunması gereken özelliklerle ilgili bir tanım yaptı. Siz de “Kazanabilecek bir aday” dediniz ama bir cumhurbaşkanı adayı sizce başka hangi özellikleri taşımalı?

Mühim olan birçok özellik sırlanabilir ama neticede kamuoyu yoklamalarıyla da teyit edilebilecek olan, kazanmasında tereddüt görülmeyen bir başkan adayına ihtiyaç var. Orada en ufacık tereddüt, kendi içine kapalı bir partizan düşünme olursa, bu iş yürümez. AK Parti, parti olarak yüzde 50’lere yakın oyu olan bir partiydi. Cumhurbaşkanının popülerliği yüzde 50 üzerindeydi. Orada bir tereddüde mahal yok. Ama muhalefete baktığınızda en yüksek görünen yüzde 25 ile CHP. Arkasından İYİ Parti... Onun için orada mutlaka daha kapsamlı düşünmeye ihtiyaç var.

‘KILIÇDAROĞLU’NUN PERFORMANSI HER BABAYİĞİDİN SERGİLEYECEĞİ BİR PERFORMANS DEĞİL’

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun da adaylığı konuşuluyor, anketlerde ismi soruluyor. Ancak Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ile ilgili Alevi olması dolayısıyla soru işaretleri dile getiriliyor, kazanamayacağı ifade ediliyor. Sizce bu Türkiye’de bir sorun mu? Tartışılması gereken bir durum mu?
Bu her zaman Türkiye’de gündeme geldi. Bu konu önemsiz diyemeyiz. Ama bu konuda Sayın Kılıçdaroğlu’nun sergilediği performans her babayiğidin sergileyebileceği bir performans değil. Bunu baştan söylemek lazım. Özellikle de son ifadesi, çok önemli…

‘KILIÇDAROĞLU’NUN HELALLEŞME SÖZLERİ DEVRİM MAHİYETİNDE’

“Muhafazakar dünyayla helalleşmemiz lazım…” ifadesi…
Bunu Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı'nın ifade etmesi, devrim mahiyetinde bir düşünce. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bugüne kadar sergilediği performansta benim söylemlerime ihtiyacı yok, herkes biliyor ve görüyor. Kendisi de çok açık ve net bir şekilde, “biz eski CHP değiliz” diyor.

Dindar kesimle mesafe kapanıyor mu? Güven veriyor mu?

Ne kadar bütün kesimleri kapsar ona bir şey diyemem ama bu karşılık buluyor. Bu önemli bir düşünce, önemli bir gelişme bence. Bu itibarın bu şekilde sağlanmasında Sayın Kılıçdaroğlu çok önemli bir rol oynuyor. Sayın Cumhurbaşkanı da bunu görüyor. Gördüğü için de hedefinde sadece Kılıçdaroğlu var.

Anketler iktidar partisinde oy düşüşünü gösteriyor ama başörtüsü başta olmak üzere kazanımları kaybetme korkusuna dair endişeler dile getiriliyor. Bu endişeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Endişe yoktur diyemeyiz. Bu endişenin özellikle artması için de bir gayret var. Bunu artırarak, kutuplaşmayı sağlamak, böylece kopan seçmene ‘Sakın ha! Bak hata yaparsanız eskiye döner. Bugünkünden daha kötü bir hale gelebilirsiniz’ kanaatini doğurmaya çalışıyorlar. Ben artık Türkiye’nin bu noktaya dönmeyeceğini düşünüyorum. Ama bütün buna rağmen yine de buraya dönülmeyeceğini teyit edecek bazı adımların atılması da faydalı olabilir diye düşünüyorum.

“Helalleşme” sözü gibi açıklamalar anlamında mı?

Burada Meral Hanım’ın açıklamaları, bizim açıklamalarımız, DEVA ve Gelecek Partisi’nin açıklamaları var. Eğer Millet İttifakı olur, tüm bunlar da olursa zaten çoğunlukta olacak manasına gelir. O zaman da tersine gelişme olmaz. Bu noktada vatandaşa adeta bir teminat vermek veya teminat olacak adımları atmak gerekir diye düşünüyorum.


‘İTTİFAK KOALİSYON DEĞİLDİR’

İttifak kurarsanız, o protokolde yer alacak güvencelerden biri mi olur?

Protokol ile ilgili şunu söyleyeyim. Ben geçen seçimde olduğu gibi, bu seçimde de ittifakın bir koalisyon gibi düşünülmemesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü ittifak, bu sistemi değiştirmeye yönelik adımları atacak bir ittifak olacak.

Benim bir iddiam var. Bu yeni ittifakın “Parlamenter Sisteme Dönüş İttifakı” olarak adlandırılacağını düşünüyorum…
Bunu söylemek mümkün. Tekraren söylüyorum, bu bir koalisyon değil. Koalisyonlar icra için iş başına gelirler. Bu seçime yönelik ittifak. Seçimden sonra herkes kendi yoluna gider, bunu önleyecek bir şey yok. Seçimde bu ittifakı yapanlar bir araya geldikleri için seçimden sonra onun icra tarafını gerçekleştirirler. Başarılı olurlarsa Parlamento'da çoğunluk olacaklar demektir.

Seçim kazanılırsa yürütme organı nasıl şekillenir?

Yürütme organının şekillenmesi diye bir şey yok. Yürütme organında Cumhurbaşkanı seçilecek kişi, tek yetkili o’dur. Anayasaya, kanunlara göre yetki onundur. Tamamen onun tavrına göre şekillenecek. Evet, önceden oturulur, ‘Bizim tasnif ettiğimiz cumhurbaşkanı seçildi. Genel başkanlar yardımcı olsun, bakanları aramızdan belirleyelim… O zaman bu koalisyona dönüyor. Bunları sıralamaya başladığımız zaman bu bir koalisyon oluyor.

‘CUMHURBAŞKANININ NİTELİĞİ BİR NUMARALI MESELEDİR’

Peki muhalefet seçimi kazanırsa o geçiş süreci nasıl olacak?
Geçiş süreciyle ilgili herkesin bir fikri olabilir. Ama burada esas olan, geçiş sürecinde Cumhurbaşkanlığı makamına oturacak kişinin güvenilir olmasıdır. Tek aranan özellik o. Yani yapılan bu ittifaka muhalif bir tavır sergilemeyecek. Bu da karakterle ilgilidir.

Sadece karaktere güven yeter mi?
Tamam da siz imza atsanız ne yazar?

İlhan Kesici’nin bir sözü var, ‘O koltuk evliyayı çıldırtır’ diye…
Ben de onu diyorum. Siz oturdunuz, evliyalık makamını da size layık gördüler, ne olacak? İmza da atsa hiçbir hükmü yok. Cumhurbaşkanı'nın niteliği bir numaralı meseledir. Cumhurbaşkanı –Allah saklasın- ihtiraslı biri olursa, 'Ben 4 sene yönetirim, gitmeden önce sizin istediğiniz değişiklikleri yaparım isterseniz' dese, bu olmayacak bir şey değil. Onun için Cumhurbaşkanlığı makamına tensip edilecek, halk tarafından da seçilirse Cumhurbaşkanı, bu dediklerimizi kendi inisiyatifiyle yapabilecek noktada olacak. Diyecek ki, 'Ben tek başıma karar vermek istemiyorum. Madem ki siz beni aday gösterdiniz, esas hedefiniz de bu değişikliği yapmak, oturalım; bu değişiklikleri nasıl yapacağımıza karar verelim' diyecek. İmza altına alınsın dediğiniz hususları tamamen Cumhurbaşkanı kendisi diyecek. Siz protokol yazsanız da yazmasanız da bu yetkileri Cumhurbaşkanı'na zaten veriyorsunuz.

‘CUMHURBAŞKANI GENÇ BİRİSİ OLMAMALI’

Akşener tam da böyle düşünmüyor sanki…
Ben onu bilmem. Ne olursa olsun Cumhurbaşkanı'nı siz imzalarınızla kontrol altına alamazsınız. Bir tarafta Anayasa’nın ona tanıdığı imkânlar, güç var; bir yandan da protokol der ki, benim size itirazımız yok; Meclis'te birlikte çalışalım. Bütün bu çalışmaları yapalım ama acele etmeyin, bitti gitti! Tüm bunlara dikkat ederek bir adayın belirlenmesi gerek.
Benim aday kanaatim şu: Tekrar aday olmayı düşünmeyecek birisi olmalı. Çünkü ihtiras doğurur ister istemez.

O zaman genç birisi olmamalı…
Evet, çok genç birisi olmamalı. Doğru, çok genç birisini alıp da 30 yaşında Cumhurbaşkanı yaparsanız o zaman o iş, “Benim önümde daha zaman var, daha yapsam” diyebilir.

Cumhurbaşkanı elektrik faturalarında TRT payının kaldırılacağını açıkladı. Asgari ücret, 3600 ek gösterge, EYT çalışmalarından bahsediliyor. Bu adımları seçimle ilişkilendiriyor musunuz?

Seçimle ilişkilendiriyorum. Seçime giderken bendeki intiba; Sayın Cumhurbaşkanı hakiki enflasyonla, TÜİK’in açıkladığı rakamlar arasında bir ücret zammı vererek veya ürünlere zam vererek, “bakın biz destan yazıyoruz” diyebilir düşüncesindeyim. Seçim kanunu değişikliği Meclis’ten ne zaman çıkarsa ondan 1 yıl sonra seçimlere gidilebilir. Her zaman hazır olmak lazım. O zaman da seçime 6 ay kalıyor zaten. Bu değişikliği yapacaklar. MHP’nin buna ihtiyacı var.

BAHÇELİ’NİN ‘MUHALEFETİZ’ SÖZÜ: MUHALEFET İTİBARI YÜKSELTİYOR HERHALDE!

Bahçeli’nin “Mecliste denge ve denetleme göreviyle mesulüz. Biz muhalefetiz” sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Muhalefet olmak biraz itibarı yükseltiyor herhalde, onun için de oy kazanmaya vesile olur düşüncesiyle söylüyordur Sayın Bahçeli.

Kongre süreciniz geldi. Bir takvim var mı?

Önümüzdeki bir yıl içinde normal şartlarda kongre yapmamız gerekiyor. Önümüzdeki sene içinde bir kongre yaparız diye düşünüyorum. Seçime gidiyoruz diye ertelemek mümkün ama 3 yılı aşmak doğru değil. Pandemi sebebiyle il kongrelerimize ara vermiştik. Şu ana kadar 50 il kongresini yaptık, 30 il kongresi var. Bunları da 3-4 ay zarfında tamamlarız.